Edebi Çevirinin Karanlık Yüzü Fark Edilmeyen Tuzaklar ve Şaşırtıcı Gerçekler

webmaster

Prompt 1: Literary Translation as Art and Empathy**

Edebiyat çevirisi denince, çoğumuzun aklına sadece kelimelerin bir dilden diğerine aktarılması gelir. Oysa bu, çok daha derin, adeta ruhları birleştiren büyülü bir süreçtir.

Şahsen bir çevirmen olarak, bir şiirin ince ahengini ya da bir romanın atmosferini başka bir dile taşırken, o kelimelerden çok daha fazlasını, yani yazarın sesini, kültürün dokusunu ve eserin özgün ruhunu yakalamaya çalıştığımı bilirim.

Bu, kelimelerle yapılan sıradan bir iş değil, adeta bir sanat eserini yeniden yorumlama çabasıdır. Bu alanda karşılaştığımız zorluklar saymakla bitmez; bir deyimin tam karşılığını bulmaktan tutun da, kültürel göndermelerin hedef kitlede aynı etkiyi yaratmasını sağlamaya kadar pek çok detay uykularımızı kaçırabilir.

Bazen bir kelimenin arkasındaki duyguyu aktarmak için sayfalarca not aldığım, bir cümlenin ritmini tutturmak için saatlerce uğraştığım olur. Bu süreç, sadece dil bilgisiyle değil, aynı zamanda empati, kültürel derinlik ve sonsuz bir merakla da beslenmelidir.

Son dönemde yapay zekanın (GPT gibi) çeviri dünyasına getirdiği hız ve yenilikleri konuşsak da, edebi metinlerdeki incelikleri, imaları ve alt metinleri tam anlamıyla çözümlemede insan zekasının ve duygusal derinliğinin hâlâ vazgeçilmez olduğunu düşünüyorum.

Bir makine belki kelimeleri çevirebilir ama bir eserin kalbini atmasını sağlayamaz. Bu zorlu ama bir o kadar da keyifli yolculukta nelerle karşılaştığımızı, gelecekte bizi nelerin beklediğini kesin olarak öğrenelim.

Duyguyu, Ritmi ve Kültürel Ruhunu Yakalamak: Edebi Çevirinin Sanatsal Boyutu

edebi - 이미지 1

Edebiyat çevirisi, benim için sadece kelimeleri bir dilden diğerine aktarmak değil, adeta bir müzisyenin notaları yeniden yorumlaması gibi, o eserin ruhunu, yazarının fısıltılarını ve kültürünün rengini yeni bir dile taşımaktır.

Şahsen bir şiirin, bir romanın o ince ahengini başka bir dilde hissettirebilmek adına harcadığım çaba, bana göre sıradan bir dil bilgisi uygulamasının çok ötesinde, adeta bir sanatsal yeniden yaratım eylemidir.

Her bir kelimeyi seçerken, her bir cümlenin ritmini kurarken, hedef dilde okuyucunun aynı duygusal derinliği ve etkiyi yaşamasını sağlamak benim en büyük tutkum.

Bu süreçte sadece sözlük anlamlarıyla değil, kelimelerin çağrıştırdığı hislerle, alt metinlerle, hatta yazılmamış olanlarla bile dans ederim. Bazen bir paragraf için saatlerimi harcadığımı, doğru ifadeyi bulana dek sayısız taslak üzerinde çalıştığımı bilirim.

İşte bu, edebi çeviriyi sıradan bir işten ayıran ve onu gerçek bir sanat haline getiren o büyülü dokunuştur.

1. Kayıp Gitgide Azalan Bir Kaynak: Kelimelerin Ötesindeki Anlamlar

Her dil, kendine özgü bir dünya görüşü, bir yaşam felsefesi taşır. Bir kelime sadece bir nesneyi değil, aynı zamanda o nesneye yüklenen kültürel değeri, o nesnenin çağrıştırdığı anıları, hatta neslin nesile aktarılan kolektif bilinci de barındırır.

İşte bu yüzden, bir dilden diğerine geçerken, kelimenin yüzeyindeki anlamın ötesine geçmek, onun derinliklerindeki kültürel katmanları keşfetmek zorundayız.

Mesela, Türkçedeki “yürek” kelimesi, sadece biyolojik bir organı değil, aynı zamanda cesareti, aşkı, duygusal derinliği de ifade eder. İngilizceye çevirirken sadece “heart” demek, çoğu zaman bu zenginliği tam anlamıyla karşılamaz.

İşte burada çevirmenin mahareti devreye girer; o kelimenin ruhunu, bağlamını ve kültürel ağırlığını yeni dilde nasıl en iyi şekilde yansıtabileceğini bulmak zorundadır.

Benim şahsen böyle anlarda hissettiğim sorumluluk o kadar büyük olur ki, adeta bir arkeolog gibi kelimenin her bir katmanını kazıyıp çıkarmaya çalışırım.

Bu, sadece bir kelime değil, bir kültürün ruhunu taşımaktır.

2. Çevirmenin Duygusal Zekası: Metnin Kalbine Dokunmak

Edebi çeviri yaparken, çevirmenin sadece dilbilgisi kurallarına hakim olması yeterli değildir; aynı zamanda yüksek bir duygusal zekaya sahip olması da gereklidir.

Yazarın metne döktüğü duyguyu, ironiyi, sevinci, hüznü, öfkeyi, o en ince tonları hissetmek ve bunları hedef dile aynı hassasiyetle aktarmak hayati önem taşır.

Ben bir metni çevirirken, o yazarın masasına oturmuş, onunla aynı havayı soluyor gibi hissetmeye çalışırım. Kahramanların acılarına ortak olur, sevinçleriyle gülerim.

Bu empati olmadan, metnin ruhunu yakalamak, kelimeleri kuru bir şekilde aktarmaktan öteye geçemez. Bazen bir cümle, bir virgülün yeri bile yazarın vermek istediği duygusal tonu tamamen değiştirebilir.

Benim için bu, sadece teknik bir iş değil, adeta yazarın kalbine dokunmak ve o dokunuşu başka bir dilde yeniden yaratmaktır.

Diller Arası Köprü Kurarken Karşılaşılan Eşsiz Zorluklar

Edebi çeviri, tabiri caizse, dilbilimsel bir mayın tarlası gibidir. Her adımda farklı bir zorlukla karşılaşabilirsiniz ve bazen bu zorluklar, uykularınızı kaçıracak kadar karmaşık olabilir.

Bir deyimin tam karşılığını bulmak, kültürel göndermelerin hedef kitlede aynı etkiyi yaratmasını sağlamak ya da bir metindeki mizahı başka bir dile taşımak, çevirmenlerin en büyük sınavlarından bazılarıdır.

Ben bu süreçte defalarca, bir kelimenin arkasındaki duyguyu aktarmak için sayfalarca not aldığım, bir cümlenin ritmini tutturmak için saatlerce uğraştığım anları yaşadım.

Bu, sadece bir çeviri değil, adeta bir bilmeceyi çözme ve o bilmeceyi başka bir dilde yeniden inşa etme çabasıdır. Çünkü her dilin kendine has bir düşünce yapısı, bir espri anlayışı vardır ve bunları olduğu gibi aktarmak çoğu zaman imkansızdır.

İşte bu noktada, çevirmenin yaratıcılığı ve kültürel derinliği devreye girer.

1. İfadeden İfadeye: Deyimler, Atasözleri ve Kültürel Referansların Sırrı

Deyimler ve atasözleri, bir dilin ruhunu en iyi yansıtan unsurlardır ve çevirmenler için adeta bir kâbus olabilirler. Çünkü “ayıkla pirincin taşını” dediğimizde bir Türk okuyucunun zihninde oluşan imgeyi, kelimesi kelimesine başka bir dile çevirerek yakalamak neredeyse imkansızdır.

Bir keresinde bir İngiliz yazarın romanındaki “it’s raining cats and dogs” ifadesini çevirirken epey zorlanmıştım. Türkçeye direkt “kedi ve köpek yağıyor” diye çevirsem komik kaçacaktı, oysa İngilizcede yoğun yağmuru anlatıyordu.

Sonunda “bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor” gibi bir ifadeyle o hissiyatı yakalamaya çalıştım. Bu tür anlar, çevirmenlik kariyerimde en çok keyif aldığım ama aynı zamanda en çok da düşündüğüm anlar olmuştur.

Kültürel referanslar da benzer bir problem yaratır; bir yazarın kendi kültürüne ait bir şahsiyete, bir olaya yaptığı gönderme, farklı bir kültürden okuyucuya hiçbir şey ifade etmeyebilir.

Bu durumda çevirmenin ya bir açıklama eklemesi ya da o referansı, hedef kültürde benzer bir etki yaratacak başka bir referansla değiştirmesi gerekebilir.

Bu dengeyi tutturmak gerçekten de ip üzerinde yürümeye benzer.

2. Ses Tonu ve Üslup: Yazarın Kimliğini Korumanın Önemi

Bir yazarın üslubu, onun parmak izi gibidir; her bir kelime seçimi, cümle yapısı, diyalog kuruş şekli, yazarın edebi kimliğini oluşturur. Edebi çeviride, bu üslubu hedef dile aktarmak, çevirmenin en hassas görevlerinden biridir.

Örneğin, bir yazarın ironik bir tonu varsa, bu ironiyi Türkçeye çevirirken kaybetmemek gerekir. Ya da bir yazarın cümleleri kısa ve kesikse, hedef dilde de bu ritmi korumaya çalışırım.

Benim bu konuda kendime belirlediğim en önemli prensip, çevirinin “çeviri gibi” durmaması, aksine yazarın orijinal sesinin duyulabiliyor olmasıdır. Bir okuyucu çeviriyi okurken, o eserin Türkçe yazıldığını sanmalı, yazarın kendi dilindeki ruhunu hissetmelidir.

Bu, sadece kelimeleri değil, yazarın ruh halini, dünya görüşünü ve hatta karakterlerinin konuşma biçimlerini bile yakalamayı gerektirir. Bazen bir karakterin konuşma tarzını yansıtmak için Türkçedeki ağız ve şive farklılıklarından bile ilham alırım, tabii abartıya kaçmadan.

Yapay Zeka ve Edebi Çeviri: Bir Devrim mi, Bir Destek mi?

Son dönemde yapay zeka (özellikle GPT gibi büyük dil modelleri) çeviri dünyasına inanılmaz bir hız ve yenilik getirdi. Birçok insan, “Artık çevirmenlere ne gerek var ki?” diye soruyor.

Şahsen ben bu konuda oldukça net bir görüşe sahibim: Yapay zeka belirli konularda harika bir yardımcı olabilir, ancak edebi metinlerdeki incelikleri, imaları ve alt metinleri tam anlamıyla çözümlemede insan zekasının ve duygusal derinliğinin hâlâ vazgeçilmez olduğunu düşünüyorum.

Bir makine belki kelimeleri çevirebilir ama bir eserin kalbini atmasını sağlayamaz. Bu teknolojik gelişmeleri görmezden gelemeyiz, evet, ama onların nerede durduğunu ve bizim nerede devreye girmemiz gerektiğini de çok iyi bilmeliyiz.

1. Teknoloji Destekli Çevirinin Hız ve Verimlilik Avantajları

Yapay zeka tabanlı çeviri araçları, özellikle teknik metinler, kullanım kılavuzları veya standart iş yazışmaları gibi alanlarda inanılmaz bir hız ve tutarlılık sağlıyor.

Büyük hacimli metinleri kısa sürede çevirebilme yetenekleri, hiç şüphe yok ki verimliliği artırıyor. Ben bile bazen hızlı bir taslak oluşturmak ya da genel bir fikir edinmek için bu araçlardan faydalanırım.

Özellikle terim tutarlılığı gerektiren projelerde veya büyük veri kümeleri üzerinde çalışırken, yapay zeka benim için güçlü bir yardımcıya dönüşebiliyor.

Bir metnin ilk taslağını hızla oluşturup, ardından insan dokunuşuyla sanatsal ve duygusal derinliğini kazandırmak, zaman yönetimi açısından oldukça faydalı olabiliyor.

Ancak burada önemli olan nokta, bu araçları bir “araç” olarak görmek, asla bir “çevirmen” olarak değil.

2. Yaratıcılık, Empati ve İncelik: İnsan Dokunuşunun Vazgeçilmezliği

İşte can alıcı nokta tam da burası: edebi metinlerdeki yaratıcılık, empati ve ince detaylar. Bir yapay zeka, bir şairin dizesindeki metaforu, bir yazarın karakterine yüklediği alt metinleri, bir hicvin inceliğini veya bir tragedyanın derinliğini tam olarak anlayamaz ve hissettiremez.

Çünkü bunların temelinde insan deneyimi, kültürel bilgi birikimi ve duygusal zeka yatar. Bir roman karakterinin iç dünyasını, söylemek isteyip de söyleyemediği duyguları, ancak bir insan çevirmen hissedebilir ve dile getirebilir.

Benim şahsen tecrübelerime göre, yapay zekanın çevirdiği edebi metinler kuru, ruhsuz ve mekanik kalıyor. Oysa edebi çeviri, kalpten kalbe kurulan bir köprü gibidir.

Özellik İnsan Çevirmen Yapay Zeka Çevirisi (GPT vb.)
Duygusal Derinlik ve Empati Metnin ruhunu, yazarın ve karakterlerin duygusal tonlarını derinlemesine anlar ve aktarır. Empati kurar. Duygusal bağlamı anlamakta zorlanır, genellikle kelimesi kelimesine çeviri yapar. Ruhsuz kalabilir.
Kültürel Nüanslar ve Deyimler Kültürel bağlamı, deyimlerin ve atasözlerinin alt anlamlarını bilir ve hedef kültüre uygun şekilde uyarlar. Kültürel referansları, deyimleri ve argoyu genellikle literal (kelimesi kelimesine) çevirir, anlam kaybı yaşanır.
Yazarın Üslubu ve Ses Tonu Yazarın kendine özgü üslubunu, mizahını, ironisini, cümle ritmini korur ve hedef dile yansıtır. Genellikle tekdüze bir dil kullanır, yazarın özgün üslubunu ve ses tonunu kaybedebilir.
Yaratıcılık ve Yeniden Yorumlama Çeviriyi bir sanatsal yeniden yaratım olarak görür, bağlama uygun yaratıcı çözümler sunar. Veri tabanındaki kalıpları uygular, özgün yaratıcılık veya sanatsal yorum katamaz.
Hata Ayıklama ve Nüans Denetimi İnce hataları, anlam kaymalarını, tonlama sorunlarını fark eder ve düzeltir. İnsan gözüyle son kontrol yapar. Gelişmiş olsa da anlamsız veya bağlam dışı çeviriler yapabilir, ince nüansları kaçırır.

Çeviri Sürecinde Yaratıcılık ve Yeniden Yaratım: Metne Can Vermek

Bir edebi çevirmen olarak, kendimi asla sadece bir aracı olarak görmedim. Tam aksine, çeviri sürecinin aslında başlı başına bir yaratım eylemi olduğuna inanırım.

Kaynak metin, bir ressamın tuvali gibi, üzerinde yeni bir eser inşa edeceğiniz bir başlangıç noktasıdır. Benim için bu süreç, yazarın ruhuna girip, onun eserini kendi dilimde, kendi kültürüme uygun bir şekilde yeniden var etmektir.

Bir şairin dizelerindeki o gizli ritmi yakalayıp Türkçeye aynı ahenkle aktarabilmek, ya da bir romancının karakterinin içsel monologunu, Türkçe okuyucunun da kalbine dokunacak şekilde yeniden yazmak, benim için tarifsiz bir keyiftir.

Bu, sadece kelimeleri değil, hikayeyi, duyguyu, atmosferi ve hatta o metnin ardındaki sessizliği bile çevirmeyi gerektirir.

1. Çevirmenin Rolü: Bir Tercüman Olmaktan Öte Bir Sanatçı Olmak

Her edebi çevirmen, benim gözümde, o eserin ikinci yazarıdır. Neden mi? Çünkü her dilin kendine has bir melodi, bir ritim, bir ruhu vardır.

Kaynak dildeki bir metni hedef dile taşırken, yazarın orijinal sesini bozmadan, ancak hedef dilin sunduğu imkanlarla, o ruhu yeniden inşa etmek gerekir.

Bir cümleyi çevirirken, sadece kelimelerin anlamlarına bakmak yetmez; o cümlenin taşıdığı duyguyu, vurguyu, alt metni de hissetmek ve bunu yeni dilde yeniden yaratmak gerekir.

Bu, aynı zamanda yazarla okuyucu arasında bir köprü kurmak demektir. Bu köprünün sağlam ve estetik olması, çevirmenin sanatsal vizyonuna bağlıdır. Kendimden örnek vermem gerekirse, bazen bir diyalogdaki esprili tonu Türkçeye çevirirken, orijinal metinden biraz daha farklı kelimeler seçtiğim, ancak esprinin özünü ve etkisini kesinlikle koruduğum anlar olur.

Bu, benim için bir çeviri değil, bir yeniden yazım, bir yeniden yaratımdır.

2. Kaynak Metne Sadakat ve Hedef Kitlenin Anlayışı Arasındaki Dans

Edebi çevirinin en hassas dengelerinden biri, kaynak metne sadakat ile hedef kitlenin anlayışı ve kültürel kabulü arasındaki ince çizgidir. Bir çevirmen olarak, yazarın orijinal eserine son derece saygılı olmak, onun mesajını, üslubunu ve niyetini doğru bir şekilde aktarmak benim temel sorumluluğumdur.

Ancak bu sadakat, metni hedef dilde “tuhaf” veya “anlaşılmaz” hale getirmemeli. Bazen kaynak metindeki bir kültürel referans, hedef dilde hiçbir anlam ifade etmeyebilir.

Bu durumda çevirmenin görevi, ya o referansı açıklamak ya da benzer bir etki yaratacak, hedef kitlenin anlayabileceği bir karşılık bulmaktır. Benim için bu, sürekli bir dans gibidir: Bir adım kaynak metne yaklaşırken, diğer adımda hedef kitlenin beklentilerine doğru eğilmek.

Bu dengeyi doğru kurduğunuzda, hem yazarın eserine hakkını vermiş hem de okuyucuya akıcı ve keyifli bir okuma deneyimi sunmuş olursunuz.

Edebi Çevirinin Geleceği ve Çevirmenlerin Gelişen Rolü

Edebi çeviri alanı, teknolojinin hızla ilerlemesiyle birlikte sürekli bir değişim ve gelişim içinde. Yapay zeka gibi araçların yükselişi, bazı endişeleri beraberinde getirse de, ben bu durumu bir tehditten ziyade bir fırsat olarak görüyorum.

Geleceğin edebi çevirmeni, sadece bir dil uzmanı değil, aynı zamanda teknolojiye hakim, kültürel açıdan bilgili ve yaratıcı bir sanatçı olmak zorunda kalacak.

Bu, sürekli öğrenmeyi, kendini yenilemeyi ve farklı disiplinlerden beslenmeyi gerektiren heyecan verici bir yolculuk. Benim gibi bu alanda yıllarını harcamış biri için, bu değişimleri kucaklamak ve mesleğimin geleceğini şekillendirmek, büyük bir motivasyon kaynağı.

Edebiyatın sınır tanımayan gücünü yeni dillere taşımak, gelecekte de en büyük misyonumuz olmaya devam edecek.

1. Yeni Teknolojilerle İç İçe Geçen Bir Meslek: Sürekli Öğrenmenin Önemi

Günümüz dünyasında, çevirmenlerin sadece dilbilgisi kurallarını bilmesi artık yeterli değil. CAT araçları (bilgisayar destekli çeviri), terminoloji yönetim sistemleri ve tabii ki yapay zeka tabanlı çeviri motorları, artık mesleğimizin ayrılmaz bir parçası haline geldi.

Benim de kendi iş akışımda bu araçları entegre etmeye çalıştığımı söylemeliyim. Ama önemli olan, bu teknolojileri birer köle gibi kullanmak yerine, onları verimliliğimizi artıran, rutin görevleri üzerimizden alan akıllı yardımcılar olarak konumlandırmak.

Yapay zeka ile hızlı bir taslak oluşturup, ardından o taslağı edebi inceliklerle bezemek, kültürel uyarlamalar yapmak ve duygusal derinliği katmak, işte benim yeni normalim.

Bu, sürekli öğrenmeyi, yeni yazılımları takip etmeyi ve teknolojinin sunduğu imkanları en iyi şekilde değerlendirmeyi gerektiriyor. Aksi takdirde, çağın gerisinde kalmak kaçınılmaz olurdu.

2. Küresel Edebiyatın Yayılmasında Çevirmenlerin Misyonu

Edebi çevirmenler, sadece metinleri bir dilden diğerine aktaran kişiler değil, aynı zamanda farklı kültürler arasında köprü kuran, dünyanın dört bir yanındaki okurları buluşturan kültürel elçilerdir.

Bir Japon romanını Türkçeye çevirdiğimde, aslında sadece bir hikayeyi değil, Japon kültürünün inceliklerini, yaşam felsefesini ve insana dair evrensel duyguları da Türk okuyucusuyla buluşturmuş oluyorum.

Bu misyon, benim için paha biçilmez bir değer taşıyor. Edebiyat, sınırları aşan, önyargıları yıkan ve insanları birbirine yaklaştıran en güçlü araçlardan biridir.

Ve biz çevirmenler, bu aracı kullanarak, farklı seslerin duyulmasını, farklı hikayelerin paylaşılmasını sağlıyoruz. Gelecekte de bu rolümüzün önemi artarak devam edecek, çünkü dünya daha da küreselleşirken, birbirimizi anlamanın ve empati kurmanın yolu, kültürler arası iletişimden geçiyor ve edebi çeviri bunun tam kalbinde yer alıyor.

Sözün Sonu

Edebi çeviri serüvenim boyunca öğrendiğim en değerli şeylerden biri, bu işin sadece bir beceri değil, aynı zamanda derin bir tutku ve sanat eseri olduğudur.

Yapay zeka ne kadar gelişirse gelişsin, bir eserin kalbine dokunan, yazarının fısıltılarını yeni bir dile taşıyan o büyülü dokunuş, her zaman insan çevirmenin parmak uçlarında saklı kalacaktır.

Bu yüzden, bu mesleğin geleceği konusunda umutluyum; teknolojiyle el ele vererek, edebi dünyanın kapılarını çok daha geniş kitlelere açmaya devam edeceğiz.

Unutmayın, her çeviri, yeni bir keşif, yeni bir köprüdür.

Faydalı Bilgiler

1. Edebi çeviriye meraklıysanız, çeviri atölyelerine katılmak veya usta çevirmenlerin seminerlerini takip etmek size çok şey katacaktır. Türkiye’de çeşitli üniversiteler ve dernekler bu tür eğitimler düzenlemektedir.

2. Çevirmek istediğiniz dile ve kültüre mümkün olduğunca dalın. O dilde çokça okuyun, filmler izleyin, müziğini dinleyin ve o kültürün insanlarıyla etkileşimde bulunun. Bu, kelimelerin ötesindeki anlamları yakalamanıza yardımcı olur.

3. Yapay zeka tabanlı çeviri araçlarını tamamen göz ardı etmeyin. Özellikle ilk taslağı oluşturmada veya terim tutarlılığını sağlamada size zaman kazandırabilirler. Ancak son rötuşları ve edebi dokunuşları mutlaka siz yapmalısınız.

4. Bir çeviriye başlamadan önce yazarın diğer eserlerini okumak ve onun üslubunu iyice anlamaya çalışmak, çevirinizin kalitesini artıracaktır. Yazarın dünyasına ne kadar hakim olursanız, çeviriniz o kadar ruhlu olur.

5. Çeviri işinde sabır ve özen çok önemlidir. Bazen doğru kelimeyi veya ifadeyi bulmak saatler alabilir. Pes etmeyin, her kelimenin ve her cümlenin hakkını vermeye çalışın.

Önemli Noktaların Özeti

Edebi çeviri, kelimelerin basit bir aktarımı değil, yazarın ruhunu, metnin duygusal derinliğini ve kültürel nüanslarını hedef dile yeniden yaratma sanatıdır.

İnsan çevirmenler, empati yetenekleri, kültürel bilgileri ve yaratıcılıklarıyla bu sürece vazgeçilmez bir değer katarken, yapay zeka araçları ise hız ve verimlilik sağlayan yardımcılar olarak konumlanmaktadır.

Gelecekte, teknoloji ve insan dokunuşunun birleşimi, edebi çevirinin ufkunu daha da genişletecek, farklı kültürler arasında köprüler kurma misyonunu sürdürecektir.

Sıkça Sorulan Sorular (FAQ) 📖

S: Edebiyat çevirisinde karşılaşılan en büyük zorluklar nelerdir ve bunları aşmak için çevirmenin ne gibi özelliklere sahip olması gerekir?

C: Edebiyat çevirisi, basit bir kelime aktarımından çok daha fazlası; adeta bir yazarın ruhunu, bir kültürün dokusunu ve eserin özgün atmosferini yeniden yaratma çabası.
Benim tecrübelerime göre, bu alandaki en büyük zorluklar, bir deyimin tam karşılığını bulmak, kültürel göndermelerin hedef kitlede aynı etkiyi yaratmasını sağlamak ve en önemlisi, eserin o kendine has ritmini, müzikalitesini bozmadan aktarabilmek.
Bazen bir kelimenin arkasındaki duyguyu yakalamak için sabahlara kadar notlar aldığımı, bir cümlenin akışını tutturmak için saatlerce uğraştığımı bilirim.
Bu zorlukları aşmak için çevirmenin sadece dil bilgisi değil, aynı zamanda derin bir empati yeteneği, kültürel birikim, sanatsal bir duyarlılık ve bitmek bilmeyen bir merakla dolu olması şart.

S: Yapay zeka (GPT gibi) çeviri dünyasına hız ve yenilikler getirirken, edebi metinlerin çevirisinde insan çevirmenlerin rolü neden hala vazgeçilmezdir?

C: Yapay zekanın günlük çeviri ihtiyaçlarında sağladığı hız ve pratiklik gerçekten inanılmaz. Ancak edebi metinler bambaşka bir derinlik ve incelik barındırıyor.
Bir şiirin satır aralarındaki imalar, bir romanın alt metinlerindeki duygusal katmanlar veya bir karakterin iç dünyasındaki karmaşıklıklar… Bir makine, kelimeleri doğru şekilde yerleştirebilir ama bir eserin kalbinin atmasını, okuyucuda o ince duyguyu uyandırmasını sağlayamaz.
Yapay zeka, bir eserin ruhunu, yazarın kendine özgü sesini ve o kültürel dokuyu tam anlamıyla hissedip aktaramaz. Bu, ancak insan zekasının, duygusal derinliğinin ve yaratıcılığının üstesinden gelebileceği bir iştir.
Eserin kalbini duyurmak, tamamen insan çevirmenlerin maharetidir.

S: Edebiyat çevirmenliği sürecinde, çevirmenin esere ve yazara karşı nasıl bir yaklaşım sergilemesi gerekir ve bu süreç çevirmende ne gibi izler bırakır?

C: Edebiyat çevirmenliği yaparken, benim için esere yaklaşımım adeta bir sanatçı gibi oluyor; o eseri yeniden yorumlama, ona kendi ruhumdan da bir parça katma çabası.
Yazara karşı ise derin bir saygı ve anlamaya çalışma hali içindeyim. Onun kelimelerinin ardındaki niyeti, duyguyu, kültürel arka planı tam anlamıyla kavramaya çalışırım.
Bu süreç, sadece dilsel bir aktarım değil, aynı zamanda bir tür empati yolculuğu. Bir eseri çevirdiğimde, o eserin kahramanlarının acılarını, sevinçlerini iliklerime kadar hisseder, yazarın bakış açısıyla dünyayı görmeye çalışırım.
Bu zorlu ama bir o kadar da keyifli yolculuk, çevirmenin kendi dünyaya bakış açısını da zenginleştirir, kültürel ufuklarını genişletir ve her çeviri, kişisel gelişimimde ayrı bir iz bırakır.